4 Kasım 2020 Çarşamba

YANGIN


 14 Aralık günü. Ölen kız kardeşimin ikinci ölüm yıl dönümü için köye geldim. Hava iyice soğumuştu. Mezarlığa gitmek üzere evden çıktım. Orman yolundan geçerken yıkık dökük bir kulübe gördüm. Ön bahçesinde paslanıp körelmiş bir balta ile beş ya da on kadar kırılmayı bekleyen odun parçaları, arka bahçesinde ise kuruyup gitmiş birçok ağaç vardı. Merakıma yenik düştüm ve içeri girdim. İçeride pencerelerin önündeki sedirde yatan otuz ila otuz beş yaşlarında görünen, yüzü sapsarı, okyanuslar kadar mavi gözlerinin feri sönmüş, oldukça bitkin, belli ki yatağa bağımlı bir kadın yatıyordu. Beni görünce ürktüğünü gözlerinden anladım.


- Korkmayın, size zarar vermeyeceğim. Kulübeyi görüp içeri girmek istedim, derken kadın birden fenalaştı. 

Gözleriyle yanındaki bir ayağı kırılmış iskemlenin üzerindeki ilaçları işaret etti. Panik içinde ilaçları alıp ona verdim ve biraz da olsa kendine geldi. Kadının oğlu bağırışlarımı duymuş olacak ki elindeki gazeteye sarılı ekmeği ve bir parça peyniri yere atıp hışımla odaya daldı.

- Anacığımm! Ey misin? diye bağırdı. 

Kadın da gözlerini kırpıştırarak oğluna iyi olduğunu anlatmaya çalıştı.

Elimde olan ilaç kutularına gözüm ilişti.

- İlaçlar bitmiş, dedim.

Kirli, kıvır kıvır sarı saçları olan çocuk beni anca fark etti. İç çekerek:

Daha çok para gazanıvermem gerek ağabey.

- Baban yok mu oğlum?

- İki yıl evvel yangında rahmetli oluverdi bubam.

- Peki annenin neyi var? 

- Bubam ölmeden önce de hastaydı. Galp yetmezliği vardı. Bubam çalışıp anamın tedavi parasını garşılayabiliyordu. Bubam ölünce hem bana bakmak hem de tedavi parasını gazanmak için göy ağasının gonağında temizlikçi olarak işe giriverince durumu daha da götü oluverdi. Camları silerken aşağıya düştü ve bunun sonucunda da felç galıverdi. Ne bacakları tutuveriyor, ne de tek kelime gonuşabiliyor. Bu yüzden çalışamaz duruma gelince sorumluluk da bana galıverdi. Gasabaya gidip dükkân dükkân gezip iş arayıverdim ama güççük olduğum için kimse bana iş vermedi. Beni gören yaşlı bir tornacı bana acıyıp yanıma gelerek çırağı olarak işe alıvereceğini söyledi. Diğer çıraklarından daha az bir maaş garşılığı çalışacağımı öğrenince ben de aynı maaşı almak istediğimi söyleyiverdiysem de razı olmadı. Hiç yoktan iyidir diyip çalışmaya başlayıverdim ama parası anamın tedavisini garşılayıverecek gadar yeterli değil. İlaçlarla idare etmeye çalışıveriyoz.

- Peki hiç akrabanız yok mu?

- Bubam ölünce amcamgiller bizi istemeyiverdiler, anam hastalığından yataklara düşünce de teyzemgiller bizimle uğraşmak istemeyiverdiler... Birbirimizden başka gimsemiz yok.

- Anladım oğlum, adın ne senin?

- Osman, ağabey.

- Kaç yaşındasın?

- Yedi yaşımdayım. 

Karşımda duran çocuğa hayran kalmıştım. Yaşına göre çok olgun ve akıllı bir çocuktu. 

- Mektebe gidiyor musun Osman?

İç çekerek:

- Ahh bubam sağ oluverceğdi da bu sene mektebe başlayıverceğdim. Bubam bana mektep çantasıyla pabuç alıverceğdi, anam da okul önlüğümü dikiverceğdi. Ah ne de çok isteyiverirdim mektebe gitmeyi.

Annesininkiler gibi mavi gözlerinden akan yaşları koluna sildi.

İçim çok acımıştı. Sözüne devam etti:

- Ağabey benim iş yerine gidivermem lazım.  Ustamdan borç para alıp anama ilaç alıvercem. Ben dönene gadar onun yanında kalıverir misin?

- Bende para var, ben alıp gelirim, dedim.

- Senin paranı gabul edemem ağabey, dedi ve hızla iş yerine gitmek üzere odadan çıktı.

Kadınla baş başa kaldım. Bir süre sonra titremeye başladı. Üşüdüğünü düşündüm ve körelmiş baltayla bahçedeki odunları az çok kırıp içi geçmiş sobayı harladım. Uyumaya başlayınca ses yapıp uyandırmamak için dışarı çıktım ve Osman'ı beklemeye başladım. 

Ustasından zar zor para koparabilmiş ve ilacı almış koşa koşa bana doğru geliyordu. İçeri girip annesine ilaçları verecektik. Osman, annesine:

- Güzel anam ilaçlarını alıverdim. Uyan da içirevereyim.

Kadın gözlerini açmıyordu. Osman endişe içinde sürekli annesini dürtüyor, tepki alamıyordu. Annesi can vermişti.

Hayran kaldığım o çocuk şimdi annesinin cansız bedeninin yanında hıçkıra hıçkıra ağlıyordu. Biraz olsun sakinleştirmek adına Acı çekiyordu, kurtuldu, artık canı yanmayacak. kelimeleri döküldü dudaklarımdan. Kendini toparlayıp:

- Bubamı çok özleyivermişti, sonunda kavuşuvercek, diyebildi.


Öğle namazına müteakip cenazeyi defnetmek için civar köylerden gelen üç ila beş adam ve imamla mezarlığa gittik. Kadını kocasının yanına gömdük. O an şok oldum. Çünkü Osman'ın babasının hemen yanındaki mezar kardeşime aitti. Tam ben söyleyecekken, Osman konuştu:

-İşte bu mezar da bubamın yanan evden kor alevlerin arasına dalarak kurtarmaya çalışıverdiği, uğruna can veriverdiği kızın mezarı...


NURDAN PEHLİVAN

 11-B / 630

 TOPLUMCU GERÇEKÇİ HİKÂYE